- Üyelik Tarihi
- 4 Eyl 2005
- Mesajlar
- 2,198
- Aldığı Beğeniler
- 6
Organ nakli mes'elesi bir çok yönüyle yeni bir mes'ele olmakla beraber, bazı yönleriyle de eskiden beri bilinmekte ve Islâm Fıkıhçıları tarafından bu yönüyle ele alınmış bulunmaktadır. Konu açısından en önemli nokta elbette insanın degeri ve konumu mes'elesidir. Herhangi bir makine gibi insanın bir parçasını söküp digerine takma, ya da be enmeyip degiştirme, herhalde onun "keramet"ine nakîsa getirmedigi ölçüde yapılabilmeli, ya da yapılamamalıdır. Yahut bir başka deyişle, bir organ nakli ameliyatı yapılırken bilimsellik putunu tatmin amacıyla, yapılanın dogru olup olmadıgına bakmadan, insanın neler yapabilecegini degil, insana neler yapılabilecegini hesap etmek gerekir. Bu girişten sonra: Islâm'da Allah'ın yarattı ı en degerli varlıgın insan oldugunu, onun "zübde-i âlem" bulundugunu, diger her şeyin onun için yaratıldıgını, ayet-i kerimeler de, hadis-i şerifler de, bunlara baglı olarak Islâm uleması da enine boyuna açıklamıştır. Insanın genel anlamda üstünlügü ve kerameti yanında; şekil güzelligi, yer yüzünde Allah'ın halifesi olması, ilimle şeref kazanması, meleklerin ona secde etmesinin istenmesi, yiyecegi ve içecegi şeyler bakımından üstünlügü.. gibi yönleriyle onun varlık aleminin odak noktası oldugu bildirilmiş, canının korunması, dinin ana hedeflerinden (maslahat) sayılmış, hayatî uzuvlarına tecavüz dahi canına tecavüz kabul edilmiş, haksız yere bir insanın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesi, ölümden kurtarılması da bütün insanların diriltilmesi gibi görülmüştür. Hatta Rasulüllah (sav), "Bir kardeşine silâh çekene melekler lanet eder"(Müsned, N/256, 505) buyurarak onu korkutmanın dahi ne büyük günah olduguna işaret etmiştir. Insanlara kendilerini tehlikeye atmamaları emredilmiş, hastalıklara çare ve tedavi aranması istenmiştir. Bu yüzden Islâm alimleri insanın tek tek uzuvlarının dahi mal kabul edilemeyecekleri için satılamayacagını, eşya gibi kullanılamayacagını, bagışlama yetkisinin bile insanın elinde olmadıgını hükme baglamışlardır. Hatta ikrah (ölümle tehdit) durumuyla karşılaşan birisi, öldürülme endişesiyle başkasının, degil canına, bir uzvuna dahi tecavüzde bulunamaz. Tek tek her insan mükerremdir. Bu hükümlerden bir insan olarak kâfirler dahi ayrı tutulmaz. Birinin hatırına digerinin kerametine halel getirilemez. Hatta açlıktan ölme durumunda olan birisi, başka insanın etini yiyemeyecegi gibi, Şafiîlerden çok azı dışında bütün Islâm hukukçularına göre, kendinin bir uzvunu da kesip yiyemez. Çünkü insân kendisinin maliki degildir. Ayrıca bu onun tamamen ya da kısmen satılamamasının da bir sebebidir. Çünkü satılan şeyin mülk olması gerekir. Insanın bu deger ve şerefi ölmekle de kaybolmaz. Onun için Rasulüllah Efendimiz (sav), "ölünün kemigini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir" (Muvatta, Cenâiz 45; Ebu Davud, Cenaiz 60; Ibn Mâce, Cenâiz 63; Müsned, VI658,100) buyurur. Buna göre doktorların sahipsiz cenazeler üzerinde yaptıkları deneyler, kadavra vs. ye cevaz bulmak mümkün degildir.
Bütün bu ve benzeri sebeplerden ötürü bir insandan bir başkasına herhangi bir uzuv aktarılamayacagını, digeri zaruret içerisinde de olsa bunun caiz olamayacagını fıkıhçılar çeşitli ifadelerle ve hemen hemen ittifakla söylemişlerdir.(Nevevî, el-Mecü'1, IX/45; Mugni'l-Muhtâc, VNI/163; Mecmâ'ul-Emtiur, N/52 Insanın kendi vücudundan kopan bir parçasının yerine takılmasına ise caiz demişlerdir. Delil olarak Rasûlüllah Efendimiz (sav)'in Bedir harbinde gözü çıkan Katâde'nin gözünü kendi elleriyle yerine iade etmesini göstermişlerdir.(Zaman 19.2.87 (Dr. Muhammed Zeynelabidin Tarih'in doktora tezinden)) Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vs. lerini bu gaye ile kullanmakta da sakınca olmadı gını söylemişlerdir.(Abdüsselam, Naki ve Ziraati A'zâil-Insan;125) Yenilerde de bu görüşleri savunan fıkıhçılar tedavinin bu yöne kaydırılması gerekti ini, insandaki rahatsızlıklar için başka insanları kullanmanın, İslam'ın "zarara zararla mukabele edilmez" esasına ters düştü ünü ve tıbbın şu anda ulaştıgı noktanın sanki son aşama gibi görülüp, başka hal çareleri arama kapısını kapayacagını, dolayısıyla buna cevaz vermenin aslında meşru yoldan ilmin ilerlemesine de engel teşkil edecegini söylemişlerdir. En ihtiyatli görülen bu izaha göre: Insanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak degil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacagı bu dünyadan, asıl dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Halbuki, insanları bir makine gibi parçalarına ayırıp, di erine monte etmek isteyen mantalite bunu, insana olan saygısından degil, her türlü gücün üstünde olan bilme merakını tatmin ve dünyayı ölümsüzleştirmek için yapmaktadır. Bu yüzden yetişilemeyip ölenlerin artık işi bitmiştir. Hiç olmazsa işe yarar parçaları bir başkasına takılmalıdır. Böylece belki onu ölümsüzleştirmek mümkün olabilir. Çünkü ölüm (ona göre) safi kayıp ve herşeyin bitmesi demektir. Iki-üç ay önce Mısır'da basılan ve Dr. Abdüsselam'a ait olan konuyla ilgili bir kitapta bu ihtiyatli görüşü benimsemiş görülmektedir.
Ama geçtigimiz yıl yine Mısır'da tartışılıp kabul edilen doktora tezinde Dr. Muhammed Zeynelabidin ise bazı şartlarla, organ naklini caiz görmekte ve bunları: Zaruretin bulunması, iki zarardan hafif olanının alınması diye özetlemektedir. Bizce ancak adil tabiplerin de katılacagı bir heyet icmaının halledebilecegi bu mes'elede son söz henüz söylenmemiştir. Ancak caiz olmadıgını savunan görüşün delilleri daha güçlü, daha ihtiyatli daha insanî görülmektedir
Bütün bu ve benzeri sebeplerden ötürü bir insandan bir başkasına herhangi bir uzuv aktarılamayacagını, digeri zaruret içerisinde de olsa bunun caiz olamayacagını fıkıhçılar çeşitli ifadelerle ve hemen hemen ittifakla söylemişlerdir.(Nevevî, el-Mecü'1, IX/45; Mugni'l-Muhtâc, VNI/163; Mecmâ'ul-Emtiur, N/52 Insanın kendi vücudundan kopan bir parçasının yerine takılmasına ise caiz demişlerdir. Delil olarak Rasûlüllah Efendimiz (sav)'in Bedir harbinde gözü çıkan Katâde'nin gözünü kendi elleriyle yerine iade etmesini göstermişlerdir.(Zaman 19.2.87 (Dr. Muhammed Zeynelabidin Tarih'in doktora tezinden)) Yapay organlar ve domuz dışındaki kemik vs. lerini bu gaye ile kullanmakta da sakınca olmadı gını söylemişlerdir.(Abdüsselam, Naki ve Ziraati A'zâil-Insan;125) Yenilerde de bu görüşleri savunan fıkıhçılar tedavinin bu yöne kaydırılması gerekti ini, insandaki rahatsızlıklar için başka insanları kullanmanın, İslam'ın "zarara zararla mukabele edilmez" esasına ters düştü ünü ve tıbbın şu anda ulaştıgı noktanın sanki son aşama gibi görülüp, başka hal çareleri arama kapısını kapayacagını, dolayısıyla buna cevaz vermenin aslında meşru yoldan ilmin ilerlemesine de engel teşkil edecegini söylemişlerdir. En ihtiyatli görülen bu izaha göre: Insanın tek hedefi, nasıl olursa olsun yaşamak degil, ne kadar yaşarsa yaşasın bir gün nasılsa ayrılacagı bu dünyadan, asıl dünyasını kazanarak ayrılmaktır. Halbuki, insanları bir makine gibi parçalarına ayırıp, di erine monte etmek isteyen mantalite bunu, insana olan saygısından degil, her türlü gücün üstünde olan bilme merakını tatmin ve dünyayı ölümsüzleştirmek için yapmaktadır. Bu yüzden yetişilemeyip ölenlerin artık işi bitmiştir. Hiç olmazsa işe yarar parçaları bir başkasına takılmalıdır. Böylece belki onu ölümsüzleştirmek mümkün olabilir. Çünkü ölüm (ona göre) safi kayıp ve herşeyin bitmesi demektir. Iki-üç ay önce Mısır'da basılan ve Dr. Abdüsselam'a ait olan konuyla ilgili bir kitapta bu ihtiyatli görüşü benimsemiş görülmektedir.
Ama geçtigimiz yıl yine Mısır'da tartışılıp kabul edilen doktora tezinde Dr. Muhammed Zeynelabidin ise bazı şartlarla, organ naklini caiz görmekte ve bunları: Zaruretin bulunması, iki zarardan hafif olanının alınması diye özetlemektedir. Bizce ancak adil tabiplerin de katılacagı bir heyet icmaının halledebilecegi bu mes'elede son söz henüz söylenmemiştir. Ancak caiz olmadıgını savunan görüşün delilleri daha güçlü, daha ihtiyatli daha insanî görülmektedir