Yeniden Doğuş

  • 🍂🍃Bu çağdan etinizle, kemiğinizle nefret edeceğinize bir şeyler yapın 🍃 Güzel bir şeyler 🍃Yerdekiler ve göktekiler desin ki "Orada güzel şeyler yapan birileri var. .🍂🍃

mnm61mnm

YD Üyesi
 
Üyelik Tarihi
22 Nis 2024
Mesajlar
3
Aldığı Beğeniler
4
Tiyatro, hayatın bizzat kendisidir.

M. Nihat Malkoç



Tiyatro, izleyenlerin öncelikle dil zevkine hitap eder.


Dünya geniş bir tiyatro sahnesi, insanlar ise kendilerini bu büyük sahnede bulmuş oyunculardır. Hiç kimse kendi isteğiyle oyuna dâhil olmamıştır. Onun için bazıları mutlu, bazıları da mutsuzdur dünyada. Fakat ister gönüllü, isterse gönülsüz olsun herkes oynadığı oyunun hakkını verme gayreti içerisindedir. Oyunumuzu oynayınca perde kapanacak…

Demek ki yaşadığımız hayatla, sanatın bir parçası olan tiyatro arasında çok benzerlikler vardır. Çünkü gerçek hayatta olduğu gibi tiyatro sahnesinde de esas olan insandır. Her şey insan içindir; olaylar insan etrafında gelişir. Bacon, “Sanat doğaya eklenmiş insan demektir.” sözüyle insanın dünyaya hâkimiyetini ve onu istediği gibi şekillendirebileceğini ifade etmeye çalışmıştır. Tiyatro da insanı ve dünyayı yeniden şekillendirme ve yorumlama çabasıdır. Bu yönüyle de yaşamın bir parçasıdır. Tiyatro, hayatın yoğunlaştırılmış hâlidir.

Tiyatronun faydalarını saymakla bitiremeyiz. Her şeyden evvel tiyatro, izleyenlerin dil zevkine hitap eder, dilin doğru kullanımı husussunda muhataplarını birinci ağızdan bilgilendirir. Eleştirel bakış açısının yoğun olduğu oyunlar; demokrasi, eleştiri, öz eleştiri ve hoşgörü bilincini geliştirir. Şahıslara toplumu ve onun idarecilerini sorgulama cesareti kazandırır. Tiyatro toplumsal meselelere eleştirel açılardan yaklaşarak onların gündeme gelmesini sağlar, çözümüne katkıda bulunur. Yine empati(duygudaşlık) kültürünün gelişmesine zemin hazırlar. Bu da insanların birbirini daha iyi anlamasını sağlar.

Tiyatroda bütün dikkatler oyuncu, konu ve az da olsa dekor üzerindedir. Bu yönüyle dikkatin dağılması, verilmek istenenin buharlaşıp gitmesi riski yoktur bu sanat dalında. Bu durum oyuncunun sorumluluğunu artıran bir etkendir aynı zamanda. Tiyatroda yoğunlaşma, televizyona göre çok daha fazladır. Onun için de daha etkilidir. Verilenler birinci elden alınır tiyatroda; seyirci ve oyuncu vardır; böyle olduğu için de kolay kolay unutulmazlar.



Tiyatro, insanlık tarihi kadar eskidir.

Tiyatro, seyirciyle birebir iletişim imkânı sağladığı için sinema ve televizyondan daha faydalı ve daha etkileyicidir kanaatimce. Fakat günümüzde insanlar televizyonu tiyatroya tercih eder oldu. Bunun sebebi televizyonun evlerimizin bir köşesinde her zaman hazır beklemesi, parasız ve zahmetsiz oluşudur. Gerçi son yıllarda tiyatrocular da televizyonlara transfer oldu. Çünkü tiyatro geniş kitlelere ulaşamıyor. Yıllarını tiyatroya verenler belli bir azınlık tarafından tanınıp takdir ediliyorlar. Üstelik tiyatro karın doyurmuyor günümüzde.

Ülkemizde diziler ve sinemalar aracılığıyla kısa zamanda şöhret olmak ve maddî anlamda köşeyi dönmek mümkündür. Bu gibi cazibeler tiyatrocuların televizyona kaymasına zemin hazırlıyor. Böyle olunca tiyatro sahneleri iyiden iyiye tenhalaşıyor. Kaliteli ve tecrübeli oyuncular, sahnelerde uygulamalı olarak gerçekleştirdikleri gönüllü mektep hocalığını bırakıp maddî refahı tercih ediyorlar. Aslında onları suçlamak çok da doğru olmasa gerek. Kabahat bizimdir. Bizler sanatçının gönlünü ve karnını doyurmaktan aciz bir milletiz. İnsan kendini rahat ve huzurlu hissettiği yerde şüphesiz ki daha başarılı ve verimli olur. Tiyatro kökenli sanatçıların ağırlıklı olarak yer aldığı dizilerin başarısını da buna bağlamak gerekir.

Tiyatro, insanlık tarihi kadar eskidir. Günümüzdeki kitle iletişim araçlarının her geçen gün ilerlemesi, tiyatronun kıymetini azaltamamıştır. Çünkü bu sanat, insanla birebir muhatap olmayı ve yüz yüze iletişim kurmayı esas alır. Camın arkasından izlediklerimiz bize soğuk gelmiştir hep… Bunların tesiri, tiyatroyla kıyaslanamayacak kadar azdır. Bunun asıl sebebi tiyatronun gerçekçi bir sanat olmasından kaynaklanmaktadır. Tiyatro diğer güzel sanatların birleşimidir. Çünkü onun içerisinde müzik, bale, dans, dil, diksiyon, şiir ve edebiyat vardır. Bunların birbiriyle yoğrulmuş, yeni bir görünüm kazanmış karışımıdır tiyatro.

Aslında insan tiyatroda kendini oynar. Oyuncunun sahnede canlandırdıkları, zaman zaman kendisinin de günlük hayatta yaşadıklarıdır. Oyuncular sahnede dillerini ve vücutlarını kullanarak duygularını canlandırırlar. Her ne varsa buna sığdırırlar. Dilin anlatamadığını jest ve mimiklerle vücut dili tamamlar. Bunların içinde umutlarımız, kaygılarımız ve özlemlerimiz vardır. Bu sanat dalı eğitim amaçlı olarak da kullanılabilir. Bu yolla, dolaylı da olsa insanlara mesajlar verilebilir. Fakat bunu yaparken sanat ikinci plana atılmamalıdır. Çünkü tiyatroda esas olan kuru fikirler vermek değil, sanat zevkini doyurmaktır.



Bizde modern tiyatro Tanzimat'la başlamıştır.

Batılılar ne derse desin, tiyatro şarkta kendini bulmuştur. Çünkü bu sanatta duygu esastır. Doğulu milletler duyguyu ön planda tutmuşlardır. Batı hep aklı kılavuz edinmiş ve olaylara rasyonel bakış açısıyla yaklaşmıştır. Oysa insan, duygu ve akıldan mürekkep bir varlıktır; tek taraflı düşünülemez. Doğu’nun duygusallığı Batı’nın çok üstündedir.

Tiyatronun asıl çıkış noktası Eski Yunanistan’dır. Yani bugünkü Ege bölgesinin ve İzmir’in olduğu topraklar… Bu topraklarda doğan tiyatroyu Batılılar sahiplenerek geliştirmiştir. Doğulular ise bu sanatı hakkıyla sahiplenememiştir. Onun için de Avrupaî bir sanat olarak tanınmıştır. Oysa duygu açısından bakınca bu sanat dalı Doğu’ya daha yakındır.

Eski zamanları hariç tutarsak, Batılı toplumlardaki demokratik ortamın Doğu’yla kıyaslandığında Batıda daha gelişmiş olduğu görülür. Tiyatro bir kadın kadar hassas ve bir çocuk gibi alıngandır. Onun için tiyatronun gelişip ilerlemesi demokrasi ve hoşgörü kültürüyle yüzde yüz ilgilidir. Hoşgörü ve empati kültürü… Ülkemizde tiyatronun gecikmesini, yeterince gelişememesini buna bağlayabiliriz. Bu gerçeği göz ardı edemeyiz.

Bilindiği gibi bizde modern tiyatro Tanzimatla başlamıştır. Meddahlık, Karagöz, Ortaoyunu, Köy Seyirlik oyunları Osmanlı Devleti zamanında yaygındı. Fakat bu oyunlarda eğlenmek ve güzel vakit geçirmek esastı; yazılı metinleri yoktu. Onun için derinlikten ve eleştiri kültüründen mahrumdular. Dönemin siyasî yapısı buna pek imkân vermiyordu.

Ülkemizde özellikle Cumhuriyet döneminde tiyatro alanında güçlü atılımlar gerçekleşir. Bu biraz da devletin tiyatroya el atması ve onu sahiplenmesiyle alakalıdır. Devletin bu işe girişmesi, bu sanatı bazı düşünce ve duyguları topluma aktarmada araç olarak kullanma gayesiyle yakından ilgilidir. Özellikle hassas dönemlerde millî birlik ve beraberliğin tesisi için tiyatro oyunları aracılığıyla milliyetçilik duyguları geniş kitlelere yansıtılmıştır. Böylelikle insanların bir araya gelmesi, ortak gayeler etrafında buluşması ve teşebbüste bulunması temin edilmiştir. Bu; etkili, kolay ve ucuz bir yoldu o zaman…



Tiyatronun tesir gücü hiçbir sanat dalında yoktur.

Tiyatro, mesajın birinci elden verildiği çok etkili ve güçlü bir sanat dalıdır. O; eğriyi de, doğruyu da, güzeli de, çirkini de bir arada verir. Tarafsız olmaya çalışsa da genelde doğrudan ve güzelden yanadır. Zira tiyatronun sanat zevki yanında, biraz da öğreticilik vazifesi vardır. Seyirciler bunları aynı sahnede görür ve neticede hükmünü verir.

Tiyatronun tesir gücü hiçbir sanat dalında yoktur. O, bütün sanat dallarının anasıdır. Diğer güzel sanatları ağızdan alınan ilaçlar olarak kabul edersek tiyatroyu da, hastaya vurulan iğne saymalıyız. Yani bir çeşit enjektör… Onun tesiri anında kendini gösterir. Sahnelenen ilk tiyatro eseri olan Vatan Yahut Silistre’nin İstanbul’da, Gedikpaşa Tiyatrosu’nda oynanmasından sonra çıkan olaylar tiyatronun millet üzerindeki derin tesirini gösterir.

Tiyatro, elimizden uçup giden, bir su misali buharlaşan hayatı algılama ve yansıtma biçimidir. Bu bazen bir kısım tezleri bünyesinde taşır, bazen de tezsiz olarak hayatı tiye alarak güldürür; yani sadece zevk verir. Tiyatro her iki durumda da hayatı kuşatıcıdır.

İnsanlar arası ilişkilere ve bir günün yirmi dört saatine baktığımızda yaşananların bir tiyatroyu andırdığını görebiliriz. Hayatın gülen ve ağlayan yüzü buradadır. Bizler aslında her gün, farkında olmadan bir tiyatro oynuyoruz. Ta ki hayatın kepenkleri olan gözlerimiz dünyaya kapanana kadar… Herkes rolünün hakkını verme gayretinde… Her şey bir oyun aslında… Bizler kuklayız, bir de bu hayatı çekip çeviren, rejisör konumundaki kuklacı var.

Tiyatro bir milletin kültür seviyesinin bariz göstergesidir. Milletleri daha iyi tanımak ve anlamak, onların tiyatrolarını incelemekle sağlanabilir. Tiyatro edebî bir mekteptir; hocalarıysa oyunculardır. Bu mektebin talebeleri de toplumu oluşturan fertlerdir. Mektep, hoca, talebe sacayağı dengesi, güdülen gayelere ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Gelecekte Türk tiyatrosunun çok güzel yerlere geleceğini umuyor; Dünya Tiyatrolar Günü’nü kutluyorum. Hayata tutulan ayna olan tiyatroyla nice güzel ve kalıcı temsillere erişmek umuduyla!...
 
Üst Alt