Şehrin gürültüsü altında inleyen ambulans sesleri, kıyısına oturmak için kuru bank arayan okul kırmış sevgililer, kuyruğu kopmuş kediler, alıp başını uçuşa geçmiş naylon poşet, süt mısır satan amcanın buharı, İstiklal’de plastik zamazingoyla baloncuk çıkartan adamlar…
Yazının girişi sıktı mı? İyi ama şehir işte… Neden dertlendiniz ki? “Güzel dertmiş tasası şimdi mi geldi”, peki o halde ama “Ne demek ben Çay içmem!” Kabul… Sonuçta, “Herkesin hayatına kimse karışamaz
Şehrin sokaklarında salınırken gördüklerimiz arasında en sevdiklerimiz duvar yazıları. Hayatın tüm o sıkıcı figürleri, aynılığı, kasveti falan, mısırcının buharı gibi uçup gidiyor onları okuduğumuzda…